20 Şubat 2014 Perşembe

imza


24 Eylül 2011 Cumartesi

ben sana yalan soyluyorsun demedim ki, sadece gercek degilsin dedim


bir yalandır inanıyorduk eşitliğe. aynılaştırıyorduk birbirimizi. daha rahat kontrol edilebilmemiz için hepimiz istiflenip kümeleneniyorduk, öyle öngörüldüğü için sürekli mayoz bölünüyorduk ve eş öğretiler yükleniyorduk. bizler benzer kromozom gruplarıydık rastgele seçilmiş olan. gelenekler vardı, tabular serpilmişti üstümüze, kitleler halinde ibadet ediyorduk. kitleler halinde dans ediyorduk. bizler napıyorsuk allasen? ve çok yalan söylüyorduk. kendimize dahi yalanlar söylüyorduk. bazen o kadar çok yalan söylüyorduk ki, o kadar yoğun yalan söylüyorduk ki masal oluyorlardı, hikaye oluyorlardı. başarılı olup olmadığımız nasıl bir masal anlattığımıza bağlıydı. kabul etmemiz gerekir ki hepimiz iyi birer hikaye bulamadan ölüyorduk. kendi iyi birer hikaye olan insanlar tanıdım onlarda masalcıydı onlarda yalancıydı. zaman geçti ve biz sadece hikayelere bağlı kalmak istemiyorduk müzik gerekliydi, taklitti müzik hayvan seslerini taklit etmekti ettik. algımız değişiyordu, teknolojiyi kullandık ve artık görüntüleri kaydediyorduk. yalanlarımızı kayıt ediyorduk. hikayeler anlattık, taklit ettik ve kaydettik. bizler film çeviriyorduk. hakkat biz ne film çeviriyorduk? bizler günahkardık ve tövbe ediyorduk her seferinde. vazgeçmiyorduk, neysek oyduk. yüzyıllar bize; daha iyi yalanları daha geniş kitlelere ulaştırmamızı sağladı. bizler bölündük, ve iyi birer yalancı olarak eğitildik. artık bireydik ve gerçekler sadece yalnız kaldığımızda bizimleydi. birbirimizi gördüğümüz andan itibaren yalan söylemeye başlıyorduk. nasılsın cümlesine verdiğimiz her yalan yanıt bile burdan fizana yol olurdu. yahu fizan neresiydi ve biz nerdeydik? yalan çok yaban bir kelimeydi ona kaba olmayan bir isim bulmalıydık; biz yalana birçok isim verdik. hayal dedik, umut dedik, olasılık dedik, potansiyel dedik, bahane dedik. o kadar çok şey dedik ki elle tutulur kelime kalmamıştı artık bize. hepsini yalan çalmıştı, kalanlarında içini boşaltmıştı. giden gitmişti ve kalan sağlar bizimdi. bizde kalanları sağmaya başlamıştık. akıl almaz bir istekle sağıyorduk, emiyorduk, iliğini bile kurutmuştuk gerçeklerin. ne barbarlıktı o; birkaç iyi adam minik bir gerçekliğe olan gücüyle tutunuyordu, yazık ki onları uyaran olmamıştı: gerçekler kumdandı. ufalanıp dağıldılar, rüzgar gerçeği önüne katmıştı ve durmuyordu, var gücüyle yalanlardan kaçıyordu. sırayla geçti düşmanlarını, iftira, dedikodu, abartma, aldatma tüm yalanları hızlıca alt etmişti rüzgar bir başına. öyle ya gerçekler kumdandı. denize atardık tüm yalanları, bir şişenin içinde bir mektup, bir taş ama bir olta atar bize bir gerçek vermesini dilerdik, deniz kum verdi bize. biz kumdan kaleler yapardık, o yıkardı. deniz tüm yalanları yıkardı. midyeler bizim için gerçekleri hep saklardı o kadar sabırla saklardı ki en acı bir yalandan bile bir inci çıkarabilirdi. gerçekleri arardık ya güya boynumuza takardık onları, arayıp bulsak ne yapacaktık ki gerçekleri? boynumuza asar dolaşırdık belki..

bana kimse hikaye anlatmasın artık.



doktorlar haftada 4 gun sevisin diyor. sahi doktorlar kim? ben haftada 69 defa sevisin diyorum.

bir süre önce farkettim ki, biz insanlar kitleler halinde köle oluyorduk, konuşmaya, dokunmaya, gördüklerimize anlam vermeye başlamamızla beraber, toplu halde fabrika raylarından ilerliyorduk, tutsak oluyorduk. içimizden birileri bir şekilde bizi yönetiyordu, bizim nasıl yaşayacağımızı söylüyorlardı, neler yapmamız gerektiğini, neleri sevmemizi, neleri almamızı ve hepimiz bunları yapmak için yaşıyorduk. bizler gerçek birer köleydik tarihin belki insan öncesi dönemin tüm canlıların olmadığı kadar köleydik.. hepimiz kusursuz birer köleydik artık. öyle hayal ediyorum ki küçükken üzerime balık ağı atılıp kaçılırsak bir fransız kolonisinde kürek çekerek viking gemisi ilerletsek daha özgür olabilir miydik? o kadar tutsağız ki o kadar fazlayız ki, o kadar kalabalığız ki herkes o kadar köle ki, herkes özgürlüğün, doğal yaşamın bu olduğunu sanıyor. sınırı dünya olan bir hapishanedeyiz ve bizler yönetilenler tarafından gruplara ayrılmıştık, dinlerimiz belirlendi, farklı diller verildi, farklı eğitimler aldık, farklı sosyal statülere ayrıldık, silahlandık ve gardiyanların bakmadığı anlarda birbirimizi öldürdük, bazılarımız revire verildi doktorlar olanlarımız kalanlara yardım etti daha iyi birer köle olabilmeleri için, ne yaparsak yapalım, ne kadar kaçarsak kaçalım amansızca zincirlenmiştik, ayaklarımızdan bağlanmıştık. çaresizce yürüyebiliyorduk ama asla koşamıyorduk. beyinlerimize şap atılıyordu, toplu halde aynı müzikleri dinleyip, aynı filmleri izliyorduk, aynı şeyler üzerine konuşuyorduk. şşşş…ama sessiz ol çok konuşursak hücreye atarlar bizi de. bizler doğarken müebbet yemiştik. hepimiz çaresizdik, farkında değildik ve düşünmeksizin yaşıyorduk. yaşamak bizi ehlileştirmişti, sakinleştirmişti, sadık ve rutin kölelerdik, bizden öncekiler gibi, bizden sonra gelecekler gibi. birer birer ismimizi ağaçlara kazıyorduk. sadece kaçmak istiyorduk, o kadar çok kaçmak istiyorduk ki, neyden kaçacağımızı bile unutuyorduk bazen, kendimizden kaçıyorduk sanırım en sonunda, çünkü en yakınımızda o oluyordu, en mümkünü oydu.. öyle ya biz de varolmuştuk. başka bir deyişle hepimiz kapitalizmin orospularıydık. daha fazla sevişmekliydik, daha fazla zevk vermeliydik, herkes şuursuzca tatmin oluyordu. ilk meslek fahişelik derler. dünya psikozda, dünya çıkmazda, insanlık son onyıllarını yaşıyor ve biz son insanlar birbirinden şehvetli fahişelerdik. o kadar çok sevişmiştik ki magma bile boşalıyordu. küllerimiz namusumuzdur onlara sahip çık evren, satürne taşı bizi dönelim çevrende. tablo canlandı kafamda: bir gezegenin etrafında dönen, bir dünya orospu..

*bunu bulup okuyacak tarihçiye not: bi siktir git başka yazılar oku, bu okuyacağın son yazı dalyarak. aç darwin, stalin, marx, hitlerden bişiler oku.





aslan batman



bana her yalanı söyleyebilirsin seni içtenlikle dinleyeceğimdir, sana inanacağım, söylediklerini anlamak ve kabul etmek için gereken tüm telkinleri kendime yapıcam, ama nolur, lütfen bana gözlerimin için bakıp, tüm samimiyetinle: “ben farklıyım” deme. onu söyleme ki zaman kaybı olmadığını düşüneyim, kandırayım kendimi. şu geçen batman mi?, gothama selamlar olsun, afilli arabaymış, jokere hürmetler. eskiden, ben küçükken 8 yaşımdayken; vhs kasetler vardı. dayım ingiltereden habire film gönderirdi: “Batman Returns” ve “Batman & Robin” vardı hiç unutmam. ingilizce, türkçe altyazısı bile yok, hilafsızları hergün okuldan dönünce takar tekrar tekrar izlerdim iştahla. Anlamasamda öyle kitlenir kalırdım. batman oyuncaklarıyla doluydu odam, her çeşidinden; götünden zıbın atanı, ambleminden ışık çıkanı, robinle yiyişeni bile vardı, panini stickerları vardı biriktirirdim. koyu bir batman hayranıyımdır hala. küçükken kendime söz vermiştim: “o kaslı vücudun aynısını yapacaktım, kötülerin götünden kan alacaktım; çünkü batman hiç erken boşalmazdı, geğirmezdi, sıçmazdı, ağzı kokmazdı, ah batman civanım batman. batman, superman, neo, skywalker hep farklıydılar dimi? abi çocukluğunda kendini farklı/seçilmiş diye hayal eden adamlara, kendine darth vader, gazman, batman olacak diye söz vermiş adamlara: “aa üzgünüm, maalesef sen farklı değilsin, hatta sığırsın sadece sürüden birisin.” diyemezsin adamın hayallerini içten içe yıkamazsın, bilinçaltını bombalayamazsın. herkes catwomen, barbie ak. alışın, millet alışın! mezar taşına kriptonlu hüseyin yazmayacaklar alışın. aynıyız hepimiz, aynı kerizleriz yıllarca aynı numaraları yiyen, ölene kadar da yiyecek olan ardışık rakamlarız sadece.. ama bir gün bundan para kazanıcam: gerçekten farklı olduğunuza dair inancınızı satıcam, çocuklara salyasını ürettiğim kahramanın oyuncağının üzerine akıttırıcam. şimdi uyu evlat, yarın kurtarman gereken bir gezegen var.





hayallerde yaşıyor bazıları


ya geçen yine megın foks rüyamda, dedim: “kızım; lan tamam bak, haftada 4 defa banko rüyamda aralıksız zikişiyoruz, gel bi yüzük falan takalım bari aileler rahat etsin. böyle fütursuzca çılgın hayvan seksinden ibaret olma benim için” .“Dur, bi önce abim askere gitsin, gelsin.” diyo vs..Küt rüya kopuyo, rüyadan veri gelmiyo. Kalkıyorum, bi bakıyorum hala o brayn astın ibnesiyle evli şıllık. Her tutturduğumda daha esaslı abanıyorum karıya, bana mısın demiyo yahu. Bi gün yine yakaladım sevişiyoruz, tuş ettim yatağa; kafasını aldım kolumun altına: “Nişanı yapmıyosak, saçtan kıvılcım çıkarırım bak haa!” dedim. “Tamam, allah aşkına bırak, yeminlen bak, allahın adını verdim, kuran getir el bascam” falan dedi. Kavga gürültü, patırtı, toz duman; bıraktım kafayı, bi sakinleşme, kavga sonrası ateşli sevişme, keyif sigarası vs. Kafayı vurduk yattık-uyuduk. Kalktım duş yaptım, kahvaltıyı hazırladım, uyandırdım; tam öpüyodu beni: “Napıyosun be, pırasalı, çemenli menemen gibi kokuyo ağzın git bi dişini fırçala pis seksi.” dedim. gitti fırçaladı yiyoruz. Kafamdaki plan şu: dicem tamam evlenme bana taşın, ya da olmuyo ayrılalım. Durdu, “Seni seviyorum” dedi. Ben bi afalladım, bi götüm tavan yaptı, bi ne oldum delisi oldum. Lan, yedi düvelin osbir çekmekten nasırlandığı, zikinde derman kaldırmadığı, yemeden içmeden çavuşu tokatladığı hatun beni seviyo. “Bunu gerçekten memenden öhm içinden gelerek mi söylüyosun.” dedim. Geldi öptü, şimdi burda söylemiyim masanın altına indi, bi sürü şey yaptı zilli. “Tamam; madem öyle o nar gibi memelerinin hatırına bugün seni işe ben bırakıcam.” dedim. Çıktık, bağlandım otobana kapattım gazı ibre 200, açtım kapıyı attım aşağı kaltağı! Kesin bi orospuluk var bu işte, lan ne işi var benim gibi orta-direk bi marangozla, kesin dna mı ele geçirecekti, başka bi dünya yarattırıp orada işini halledip geri dönecekti, beni bafiliceklerdi vb. Bişi var kesin bende, seçilmişim heralde dedim. Sigarayı elime aldım yakıyorum çakmağı yanmıyo. Tekrar yakıyorum, tekrar yakıyorum… yanmıyo. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Benim totem çakmaktı! Ben rüyada değil gerçekte çakmışım megana, lan karı harbi seviyomuş beni be.. Neyse rahmetlinin dana jambon gibi teni vardı, huzur içinde yatsın, günahları afolla. -Nasıl bilirdiniz merhumu? -Vur dedi öldürdüm. Amin.

o an


“Ntv’de O an” diye bi program vardı. İşte o an. Fotonişle belirlenen kazanan: 453003. sperm. künye ad: FIRTINA GÜZELİ, ortalama hız: 4.6 km/h, şehir içi 100 km’de yakıt tüketimi: 0.46 lt, şase no: 2399011. 1989 model, trafiğe çıkış tarihi: 20.06.1990.

mörfi dokunuşu

biz zor bi durumla karşılaştığımızda, bokun içinde debelenirken arkamızdan kıs kıs gülen biri olduğuna inanmıyorum ama şüphesiz ki bir murphy var.

Parallel Parking from Yum Yum London on Vimeo.

10 Ocak 2011 Pazartesi

bi arkadaşa bakıp çıkıcam hacı

Sonsuz; çocuksuz mu demek lan? Son-suz (yavşak yarılma gülümsemesi)
bitmeyen bişi nasıl başlamış?
bitmeyen başka birşeyin bitmesinden tekrarlamış bir ölü sonsuzluk mu?
kaç tane sonsuzluk var?

eğer teori doğruysa;
sonsuzluk mezarlarını kazalım,
sonsuzlukları kaldıralım
sonsuzlukları uyandıralım hadi.

En kötü ne olabilir ki? Sonsuz sonsuz yaşarlar, hem çocukları da olmuyo, dert yok tasa yok amınakoyim. Sonsuz demek: bitmeyen demek değil belki, sadece başlangıcı o kadar geniş ki; biz takip edemiyoruz, hızına yetişemiyoruz. Hem niye yetişelim ki? Bırak; bari sonsuz serbest, cesur, tereddütsüz, kararlı, istikrarlı yol alsın. Sonsuz nereye gidecek diye soruyorum, belki gideceği bir yer yoktur, sadece gidiyordur. Bence sonsuzun yaptığı en iyi iş bu; hiç kapris yapmadan gidiyo herif. Belki onun en sevdiği şey gitmek. Sonsuz olmak yorucu bişi galiba, ama sonsuz olmak; tatmin demek. Hep en iyi olduğun işi yapıyosun ve hatta görünmüyosun, görünmezsin. Peki; sürekli tatmin oluyosan, tatmin olmak senin için bişi ifade etmez ki? Hep tatmin halde kalmak, adamı mallatır be. Ya da sonsuz hep erektedir, boşalamıyordur? Belki sadece tatmin olmak için hep boşlacağı anı kovalıyordur?
Sonsuz tatmin sanırım üremeyi engelliyo; boşalmıyosun, çocuğun olmuyo.

Ya sonsuz boşalırsa??! Hepimiz hamile kalırız. Afiyet olsun.

13 Aralık 2009 Pazar

gecenin bi saati kalkarsın ya, özlediğini farkedersin.

adamın iman tahtası var ya tam orayı sızlatan,

ve hatta o sızıyı senin tüm damarlarında hisssetirip gözlerine gelince

su bıraktıran;

o suyun hiç bu kadar acı ve ağır olabileceğini düşünmemişsindir

bile

adamın aldığı her nefesten pay alan

her nabız atışından vergi keser gibi

daraltan

kısan

yaşadığın her saate her saniyede aklının kıvrım yapmış bir yerinde

oturmuş seni yoran

pes ettirmeye çalışan bişi

jokeyin ata koşması için vurduğu her şaplak kadar ani ve etkili bişi

günlerce su içmezsinde

dudakların çatlar gibi olur ya

önünde biri buz gibi suyu içer bardağa dudaklarının ısısından

izi çıkar ya

işte o iz kadar net

o iz kadar isterik...